1 Kasım 1928’de uygulanan harf devriminden sonra yeni harfler ile okuma – yazma öğretmek amacıyla; Harf Dershaneleri, Halk Mektepleri ve Gece Kursları kurulmuştur. Türk Tarihi’nin en büyük okuma – yazma seferberliğinin yaşandığı bu dönemde okuma – yazma oranı bir hayli artmıştır. Bu okuma – yazma seferberliğinde öğretmenler ile birlikte dönemin aydınları da eğitim vermiştir. 1945 yılında okuma – yazma oranı nüfusun yüzde 30’u iken günümüzde bu oran yüzde 95,5’tir. Okuma yazma bilmeyenler cinsiyetlere göre bakıldığında ise erkeklerin oranı 1,3 iken kadınların oranı 7,5’tir. Peki, Türkiye’de okuma – yazma oranını online eğitim ile yükseltebiliyor muyuz?
Evet bu mümkündür ancak belirli şartlar sağlandığı taktirde. Örneğin velilerin büyük bir çoğunluğu çocuklarını okula gönderip göndermeme konusunda oldukça kararsız. Yetişkinler oluşan bu yeni dünya düzenine ne kadar kolay adapte olursa olsun küçükler için aynı şeyi söylemek oldukça zor. Çünkü henüz okul hayatına yeni atılacak olan birinci sınıfların, okuma – yazma öğrenememe gibi bir riski var. Elbette öğreneceklerdir fakat alınan eğitim yeterince iyi olmadığı taktirde ya da en ufak bir detayın göz ardı edilmesi durumunda çocuğun okuma ve yazma ile ilgili ileriki dönemde bir sıkıntı yaşama ihtimali yüksektir. Veliler de işte tam bu noktada endişe duymaktadır. Bu sebeple evde çocuklarına okuma – yazma öğretme yollarını denemektedirler. Bunun için de online eğitimlere başvurulmaktadır.
Okuma – yazma oranında kayda değer bir değişim kolay olmayacaktır. Eğer eğitimi alacak kişi ilkokul çağında ise zaten okuma – yazmayı her ihtimalde eninde sonunda öğrenecektir. Aslında bu durumda, okuma – yazma oranında pek kayda değer bir değişim yaratmayacaktır. Oranı etkileyecek asıl parametre yetişkinlerin okuma – yazma öğrenmesi olacaktır. Çünkü nüfus içerisinde okuma yazma bilmeyen kesimin neredeyse tamamı yetişkinlerden (daha çok +60 yaş) oluşmaktadır. Bu sebeple bu kesimin online eğitimler aracılığıyla okuma – yazmayı öğrenmesi oranı yükseltecek asıl etken olacaktır. Kısacası salgın sürecinde okuma – yazma oranını etkileyecek düzeyde bir eğitim sıkıntısı yaşanması bu şartlarda oldukça uzak bir ihtimal gibi duruyor.